1999’un ağızlarımızda acı bir tat bırakmasından öyle korkuyorum ki. Sözünü ettiğim bu yıl barış düşü ve geçim derdi düşü bile yalnızca acı getirdi bizlere.... 1999 yılı sıkışıp kaldığımız bir yıldı - saplandık; ne ileri gidebildik, ne de geri. Geçmişte de kaç kez çıkmaza girmiştik, ama bir yerlerde bir umut vardı hep. Şimdi, ilk kez, her şeyin saçma sapan olduğunu düşünüyordum. Belki de yaşlanıyor ve bir zamanlar sahip olduğum heyecan ve umudu bu yüzden kaybediyorumdur diye kabullenmek istedim. Geleceğe doğru baktığımda, eğer gelecek gençlerdeyse, durum iyi görünmüyordu. Özellikle de Kosovalılarda bu duygu hâkimdi. Bütün kamuoyu yoklamaları, uzlaşmaya Sırplar ile Arnavutlarla birlikte yaşamak için en az istekli olan grubun Sırp televizyonundan konuşan Sırbistan’ın önde gelen, yazarları, sanatçıları,bilim ve din adamları aklıselim sandığım yaşlı başlı insanları olmasına çıldırıyordum. Bazen en büyük sorunun, kendime karşı bile dürüst davranamam ve biraz ötesindeki gelecek günleri görememek en büyük eksiğimdi. Korkarım ki, sorsalar gerçekten ne istediğimi kendime bile itiraf edemezdim.
Herkes savaşın çıkacağını mutlaka biliyordu. Tabiatım kurusun. Böyle bir şey aklıma gelmedi bile. Anlattıklarım da çok daha geç aklıma geldiği için karar verecek mercide değildim.Ta ki, NATO bombardımanı altında sokağımda saklanmış olan Sırp askerlerinin, biz içerde iken, makineli tüfeklerinin şarjörlerini evime,tüm pencerelerine ve duvarlarına boşalttığına kadar bu sürdü. Dedikleri kısa ve özlüydü. ”Evinizi boşaltın!”. Ancak,yetmiş sekiz gün süren savaş günlerinde, Sırp askerlerinden yana evimden çıkarıldıktan sonra barınmak zorunda kaldığım Kayın Babamlar olmazsa mutlak tam açlık günlerimin başlayacağını sezinmiştim.
Şimdi 2007 Nisanında söyleyeceğim şey için elimde somut bir veri yok, ama benim çıkardığım sonuç şu: Kosovalı Sırpların hepsi, evlerine dönmek Kosova’daki iktidar ve yönetime katılmak istediklerini ama Belgrat buna izin vermedikçe yapamayacaklarını söylüyorlar. Savaş sonrası Sırbistan’ın Kruşevac şehrine pasaport çıkarmak için gitmek zorunda kaldığımda bu Sırbistan kasabasında mülteci durumunda olan tanıdığım Prizrenli Sırplar üstüme üşüşmüşlerdi. Benim bir şeyler bildiğimi sanıyorlardı. “Acaba dönebilecek miyiz evlerimize” diyerek benden fikir almak istiyorlardı. “Döneceksiniz” demiştim. Kuşkulu yüzüme bakmışlardı. Aslında o anda ben karnımdan konuşmak zorunda kalmıştım.”Arkamızdan bıçak saplarlar!” Diyerek kendilerini böyle korkuttuklarını mı anlatmak istiyorlardı, yoksa yaptıkları suçun bilincinde olduklarından mı bunu demişlerdi hala çıkarmış değilim. Ben ikisinden de kuşkuluyum.
Hayalimde memlekette sattığım evimiz ve gurbette yaşadığım resimler canlanıyordu. Memleketimde yaşadığım semt tarafında, eski evin taraçasından geceleri bir yıldız görünüyordu. Ama bu, Kuyrukluyıldız değil. Umut yıldızı da değil. Hırvatistan ve Bosna’daki olaylar da olacaklar açısından benim gözümü açamamıştı. Ölü bölgenin boşluğu içinde terk edilmiş, yapayalnız duruyordum.
Bence 2007'de daha öncesinden de Birleşmiş Milletler yönetiminin kapıları açmasının doğurduğu sonuçlardan biri, Kosovalı Sırpların evlerine dönme şanslarının doğması oluyordu.
Yerinden gitmiş insanlar değişmiş, güney Sırbistan şehirlerinde kök salmışlardı. Mekânlar da değişmişti; asla dönmek istedikleri onca özledikleri yerler gibi olamazlardı bir daha. Sekiz yıl geçmişti. On yaşında giden şimdi delikanlı olanlar o evlerle bir bağlarının olmadığını, hayatlarının bulundukları yerde olduğunu anladıklarını düşünüyorum. Kosovalı Sırplar en büyük sorun olarak güvenliği ön plana koyuyorlar. Kosova’daki Kosovalı Sırpların %80’ni Ahtisaari önergesine negatif yaklaşım sergilemekteydi. UNMİK VE KFOR kuvvetlerinin mevcut olmasına karşın onların arabuluculuklarını KOSOVALI SIRPLAR REDDEDEREK YAN YANA YAŞAMAYA YANAŞTIRMIYORLARDI. Kosova’da yaşayan Sırp ile Arnavutların arasının ne kadar büyük uçurumlarda olduğunu ve konuların soğukkanlılıkla ele alınmadığını ve alınamayacağı sporda bile görüldü. Öfkenin tüm kötülükleriyle sürdüğünü Kosova Mitrovitsa’sında Sırpların Bambi Basket takımı Koçunun, Arnavut ligine katılma kararı zihinlerdeki etnik savaşın sürdüğünü göstermişti. Sırp Koç Miomir Daşiç, Arnavutların teklifi üzerine Bambi takımıyla Kosova ligine katılmayı (Kosova kurumu olduğu için Arnavut kurumu gözüyle bakılmaktaydı) kabul edince tüm Kosovalı Sırplardan ve onların resmilerinden ölüm tehditleriyle karşı karşıya kaldı. Daşiç, "Artık farklı köprüler kurma vaktinin geldiğini düşünerek, Ekim 2006 da Kosova ligine katılmayı kabul ettim. Zira sporun iki toplum arasında siyasetten daha hızlı bir uzlaşma sağlayacağına inanıyorum" dese de, bir dönem 'etnik şiddetin başkenti' diye anılan Mitrovitsa'daki bu uzlaşma rüyası çabucak kâbusa dönüştü.
Kosova Süper Ligi'ne katıldıktan bir hafta sonra yerel Sırp Konseyi'ndeki görevinden kovulan Daşiç, "Bana, aileme ve oyuncularıma ölüm tehditleri gelmeye başladı. Hatta bir Sırp yetkili, hain olduğum gerekçesiyle linç edilmem çağrısı bile yaptı" diyordu. Öfkeleri yatışmayan Mitrovitsalı Sırpların Daşiç'e yapmadıkları kalmamıştı: "Evinin kapısına 'Hain' yazdılar. Arabasının üzerine 'Sırbistan izliyor ve cezalandırıyor' yazıp yaktılar. Eşinin dükkânı yedi kez saldırıya uğradı. Yedi yaşındaki oğlu, küçükler basket takımına alınmadı." Kentin kuzeyindeki Sırplar da Bambi'yi aforoz etmişti. Kuzeydeki tesisleri kullanması yasaklanan Bambi takımı maçlarını Arnavutların yaşadığı güneyde oynamak zorunda kalırken, tribünlere sadece sayıları 20'yi geçmeyen BM ve NATO askerleri gelir oldu. ‘Arnavutlara satıldı’ gerekçesiyle Sırp yetkililere göre ise Daşiç haindi. Kuzey Mitrovitsa spor derneği başkanı Srba Antiç, "Daşiç satın alındı. Yani Bambi artık Arnavutların aldığı özel bir kulüp" derken, sıradan Sırp işçi Slavişa Simiç de "Oynayabilirler ama sadece kendileri için" görüşündeydiler. Ancak baskılara karşın 10 takımlı ligde Bambi'yi üçüncülüğe yerleştiren Daşiç'in pes etmeye niyeti yoktu: "Oyunculara üç aydır para veremiyoruz. Yardım almazsak iflas edeceğiz. Ama oyuncuların 300 Euro’luk maaşı artırılırsa şampiyon olabiliriz." diye aklıselim düşünmüştü.
Hayallerimde penceremden her gece görünen çeşit bayramlarda yanıp sönen ışıklar Svilen Dağı’nın yamacındaki ağaçlardan oluşan yemyeşil panoyu canlandırıyordu. Karanlıkta önce, yanıp sönen bir yıldız beliriyordu. Uluslararası toplumun tanıdığı, kendi devletine sahip, yakında AB’de üyesi olacak Kosovalılarla Sırpların iktidarı paylaşmaya yanaşacaklarını düşünemiyordum.
Kosovalı Arnavutlar, Türkler, Goralı ve Torbeşlerin de hayal kırıklığına uğradığını biliyorum, ama bu kışkırtıcı bir yanıt vermek için mazeret mi? Bir taraftaki olumsuzluğa öteki taraftaki umutlara olumsuzlukla cevap verilirse, iki taraf da daima kaybediyordu. Tarihten alacağımız tek bir ders varsa, o da buydu herhalde. Pek çok insanın en büyük umudu olan tatlı Avrupa düşü geliyor mu diye soruyorum. Tıpkı 'Tatlı Bağımsızlık’ kampanyasının neredeyse biraz uzakta durması gibi geliyor bana. AB bu kampanyayı Avrupa'nın daha sevecen, daha keyifli yüzünü göstermek üzere tasarlamamıştı. “Kosovalılar AB'ye girdikten sonra neler yapar" düşüncesi, beni de yoruyor doğrusu. Ama şimdi iş siyasete döküldüğü için belki de karşı tarafı inandırmak için, şiddetle savunacaklar mı demokrasiyi, hoşgörüyü, yeni pozisyonlarını? Tatlı Avrupa kampanyası bile Kosova yüzünden neredeyse çökebiliyorsa, AB'nin genişleme projesinin geleceğinden kaygı duyarım. Belki de abartıyorumdur. Burada dünya siyasetinin merkezi olduğumuza ve her şeyin Kosovalılarla ilgili olduğuna inanmak gibi kötü bir alışkanlığımız var, belki o yüzdendir karamsarlığım.
Sırbistan “Kosova’yı vermeyiz” retoriğine uygun olmayan davranışlarla ortadaydı. Sırbistan Başkanı Boris Tadiç, Başbakanı Koştunica ve onun danışmanlarının entite öğütleri ya da Dobrica Çosiç’in ”Onlarla yaşanmaz ayrılmak lazım” formülüyle müzakerelere bu katı yaklaşımlarıyla Viyana’daki 10 Mart 2007 müzakerelerinin sürecini noktalamadan başka bir yere götüremezdi.
KOSOVALI SIRPLAR BELGRAT’TAN MEMNUN DEĞİLDİ AMA BUNU AÇIK DEMİYORLARDI.
Belgrat güdümünden çıkmayan ve devamlı katı tutumuyla öne çıkan Sırp Listesi Parlamento Grubu Başkanı Randjel Nojkiç bir Kosovalı Sırp olarak,”Kosova’da Sırplar arasında nifak tohumunun Belgrat’tan geldiğini” nihayet söyledi. Nojkiç, BMGK Heyeti üyeleri ile görüştükten sonra Ahtisaari planının Kosova’da Sırpların ve onların haklarının bazılarının değişebileceği izlenimini uyandırdığını da bildirdi. Nojkiç, böyle bir değişmenin olmayacağını ve bunun suçluları olarak Sırbistan, ya da Sırp Müzakere takımının, hükümet ve Sırbistan Meclisinin Ahtisaari planının kabul edilmez ve bütünü olarak reddedildiğinden olacağını iddia etti. Nojkiç bu durumda BM Heyetinin ziyareti sadece gösteri olabilir Ahtisaari planını önemli ölçüde etki edemez diyerek Sırbistan’ın duruşunu yanlış bulmuştu. Katı tutumlu Randjel Nojkiç’in bu çıkışı Kosovalı Sırpların bağımsız Kosova’ya hazırlanmakta olduklarını göstermekteydi.
Çünkü konu çözülmekteydi. Washington’dan 30.05.2007 tarihinde gelen bir haber bunu doğruluyordu. Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği Kosova’daki durumu GK Heyetinin denetlemesinden sonra BM Özel Elçisi Martti Ahtisaari’nin çabaları sonucu ortaya çıkan planı ortak desteklediklerini açıklamışlardı. Özenle Ahtisaari planının Kosova statüsü üzerine yeni Rezolusyonun çıkarılması için esası oluşturmakta olduğunu vurgulamışlardı. Ve Güvenlik Konseyi’ni belli bir zaman içerisinde bu planı kabul etmesi çağrısını yapıyorlardı. “Çünkü Kosova statüsünün çözümü bu yörenin gelişmesini ve istikrarını ilerletecektir” diye açıklıyorlardı. Washington’da düzenlenen AB-ABD zirvesi, “Kosova statüsünün çözümü yegâne örnektir ve bununla hiçbir alışkanlık yolu oturtulmuyor”,duruşunu beyannameleriyle duyuruyorlardı. Avrupa Birliği’nin Kosova’da Avrupa güvenlik ve savunması çerçevesinde polis, kanunun tatbik edilmesinin korunması görevini üstlenmesi kararı selamlanıyordu. Bu göreve ABD’nin de katılmasının beklendiği vurgulanıyordu. Avrupa Birliği ve ABD liderleri NATO’nun KFOR çerçevesinde Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatının da görevlerini Kosova’da sürdürmelerini kabul etmeleri selamlanmıştı.
Bu kararların alındığı Washington Beyaz Sarayı liderler toplantısına, ABD Başkanı George Bush, Avrupa Komisyonu Başkanı Jose Manuel Baroso ve AB Başkanlığını yürütmekte olan Almanya adına Kançılar Angela Merkel katılmışlardı.
Uluslararası topluluk Ahtisaari planını en iyi olarak değerlendirdi. Çünkü şu anda o önerge tektir. Kosovalı Sırplar ve Arnavutlar için Kosova’da ayrı ve güvenli yaşamalarını sağlamaktadır. Sırplar Arnavutlara güvenmiyorlar. Kosova hükümeti bu konuda Sırp ortamlarına çeşitli projeler teklif etmesine karşın şimdiye dek Sırplar yanaşmamıştı. Kosovalı Sırplar uluslar arası topluluğa da inanmıyor ve onlarla da gergin durumdaydı. Kosovalı Sırplar Belgrat’a da güvenmiyorlar ama bu merkezin güdümünde hareket etmekten dışarı çıkmamaktaydılar. Bundan ötürü sadece Kosovalı Sırpları değil Kosovalı Arnavutları da her serüvenci hileli yönlendirme yoluyla yanlış yola sokabilecek bir durum vardı.
Kosova konusunun çözümünün en üst derecede can, mal, insan ve demokrat hakların güvenlik garantisi içermesi yönünde çabalar olacaktı. Bu çerçevede bu sahada Sırp topluluğuna ve öteki azınlıklara şartlar sağlanacaktı.
Tüm bu eksiklere karşın Kosova’daki sakinlerin çoğu mevcut durumdan yorulmuş durumdaydı. Çünkü bu mevcut durum belirsiz gelecek ve yoksulluklarla doluydu. Her şeye rağmen, insanlar ticaret ve başka ihtiyaçları için her gün Sırbistan-Kosova sınırını geçmeye devam ediyordu. Kosova’da Sırbistan mallarına boykot düzenleyen yoktu. Bazıları yakın dostlar ediniyordu, eski dostlar uçurumun nasıl geldiğini bilmedikleri için düşmanlıkları unutmuşlardı bile. Çoğu yakın dost olamazsa, hatta dost olamazsa bile, birbirine nazik, medeni davranıyordu. Hayalimde geleceğe dair en büyük umudum, işte bu basit hayali gözlemden kaynaklanıyordu. Daha fazla gecikmenin yalnızca gerginliği artırıp aşırılık yanlılarına cesaret vereceği bilinen bir gerçekti. Çözüm mutlaka Arnavut olmayan toplulukların tüm haklarının ve önemli kültür ve dini objelerin garantisini getirmeliydi. Ve bundan ötürü bundan böyle de Kosova’da kuvvetli sivil ve askeri mevcudiyet sürdürülecekti. Kosova’nın tarihlerinde ve kültürlerindeki yerinden Kosova’ya karşı Sırpların duygularının ne kadar kuvvetli olduğunun bilincindeydik. Kosovalıların çoğunluğunun duyguları onlara ters yönde bağımsızlık yönündeydi. Mevcut durumun da taşınılmaz olduğunu ve 1999 öncesine dönüş olmadığına göre Miloşeviç’in rejiminin suçlu olduğu ortadaydı. Her çözüm “Kosova halkına kabul edilir olmalıydı.” Kosova’da devlet başkanı, hükümet ve parlamentonun kalacağı ama tüm kararların alınmasında son sözü de uluslar arası topluluk temsilcisinin söyleyeceği anlaşılmıştı. Kosovalı Arnavutların yüksek beklentileri ve süreçte olası bir ertelemeyle ilgili en son söylentiler önümüzdeki yol hakkında bir belirsizlik hissine yol açmış olup, yavaşlandığı takdirde istikrarsızlığa da yol açabilecekti. Bu durumun radikal gruplarca istismar edilebileceği konusunda, Kosova kabinesini halkla iletişim içinde olmaya ve demokrasi kurumların inşası, azınlık haklarının artırılması, işleyen bir ekonomi yaratılması ve tarafsız bir yargı sistemi oluşturulmasının yer aldığı reform gündemi sürdürülecekti. Bu konuda başarılı olabilecek miyiz?
Kosova statüsünün “denetimli bağımsızlık” şekline getirilmesine bundan başka Kosova’daki bazı densiz-hırsız-aklıselim olmayan Arnavutların, azınlıkları etnik ve mal mülk açısından rahatsız edenlerin de payının büyük olduğunu söylersek doğrudur. Allaha şükür ki bana göre bu densizler Kosova ahalisinin %20’sinden azını oluşturur. Öteki %80’ne çok büyük görev düşmektedir. Densizleri durdurarak yola girmelerini sağlamalıdırlar. Ortada kalan aşırı uç gruplardan gelen tehlike her defasında sadece tek bir Sırp kendi insan hakları üzerine şikâyet etmesi durumunda Kosova Avrupa standartlarına saygılı olmamakla suçlanacak ve bununla birlikte onun bağımsızlığı için destek azalacaktır. Kosovalı Sırplar olarak,”Kosova’da Sırplar arasında nifak tohumunun Belgrat’tan geldiğini, artık farklı köprüler kurma vaktinin geldiğini düşünerek, iki toplum arasında siyasetten daha hızlı bir uzlaşma sağlayacağına inanmak gerekir. Bu uzlaşma rüyası öfkeleri yatıştırmaya yönelik aklıselim davranmaları pes etmemeleri gerekecektir.
Martti Ahtisaari, Kosova için yaptığı 'uluslararası gözetim altında bağımsızlık’ önerisiyle malum olan iki konuyu tanımlamış oldu. Birincisi, artık Kosova’nın Sırbistan’a dönüşü mümkün değil. İkincisi, Güney Doğu Avrupa’da istikrar ancak herkese demokratik bir çerçevede şeffaf bir perspektif sağlanması ile mümkündü. Kosova’daki Arnavut çoğunluk ilk aşamada raporu bağımsızlık yolunda bir başarı olarak kayda geçirtebilir, geçirtmektedir zaten. Ancak şimdi onlar ve tüm Kosovalılar, bu bağımsızlığa layık olduklarını ispatlamakla yükümlüler. Sırp ve diğer azınlıkların haklarını aktif bir şekilde savunmalılar. Okullarda, işyerlerinde ve spor kulüplerinde yani toplumsal hayatın her alanında barışmaya hazır olduklarını göstermek zorundalar. Arnavut çoğunluk, uluslararası toplumun Ahtisaari’nin önerileri doğrultusunda Kosova’yı bağımsız bir ülke olarak tanıması halinde asıl sorumluluğun artık onlarda olduğunu açıkça anlamalılar. Ayrımcılık uygulandığında, hatta saldırılar olduğunda, tereddüt etmeden hareket etmeli ve Kosova’nın tüm bölgelerinin eşzamanlı gelişmesini sağlamalılar.
Size hayalimdeki Kosova’dan bu düşünceleri yeni gelecek için en iyi dileklerimle birlikte yolluyor ve hayallerim dışında daha güzelliklerin gelmesi dileğiyle benim gibi düşünenleri haksız çıkarmamasını istiyorum...
Bu yazıyı web sayfanızda alıntılayın
v.1.4.6 © -
|