24.09.2007 tarihinde Sırbistan Meclisi Vatandaşlık Kanunu değişmelerini kabul etmiş ve bununla Sırbistan dışında yaşayan tüm Sırplara vatandaşlık alması olanağı verilmiştir. Konuyu değerlendiren Sırbistan Başbakanı Koştunica ise Sırbistan Meclisinin Vatandaşlık Kanunu kabul etmesinin çok önemli olduğunu vurgulayarak “Bu Sırbistan’ın yeni Anayasasıyla uzlaşmalıdır” diye vurgulayarak, “Sırp milletine ait olan herkesi, nerede yaşarlarsa yaşasınlar kendi ana ülkelerinin tebaasını alabilirler” diye konuyu yorumlamıştır. Köken araştırması yapılmadan herkesin kendini Sırp hissetmesi yeterli olacaktır. Bununla Sırbistan çifte vatandaşlığı kabul etmiş ve vatandaşlığa başvuranların bir başka vatandaşlıktan çıkması istenmemektedir. DSS’nin bu kadar Sırpçılık mgenişliğini gören Sırp Radikalleri de şaşırmış, DSS’nin ortaklarına da sürpriz beklenmedik bir şey olarak ortaya çıkmış bulunmaktadır. Bu durumda Karadağ’da bir vatandaşlık alınınca ötekinden çıkmak mecburiyetini içeren yasanın kabul edilmesi öngörülmüşken, Sırbistan’da yaşayan Karadağlıların sayısının artması beklenmektedir.
Sırbistan vatandaşlığını kabul etmiş olan ünlü Müslüman Boşnaklar da vardır. Örneğin dünyaca ünlü Emir Kusturica (yönetmen-“ben Sırplıyım demiştir”) ve ünlü Bosna Hersek yazarı Mehmet (Meşa) Selimoviç ta “ben Sırbistan kültürünün parçasıyım” diyerek Sırplığı kabul etmişlerdir.
Sırbistan’ın kabul etmiş olduğu çifte vatandaşlık eski Yugoslavya topraklarındaki insanlara çok önemli olarak gösterilmektedir.Çünkü olagelen savaşlar nedeniyle vatandaşlıklarını kaybeden birçok insanlar ailelerini ve mal mülklerini kaybetmişlerdir.Bunun önemi bu konuda da vurgulanmaktadır.
Sırbistan şu anda karmakarışık durumdadır. Seçim sonuçlarına saygı yok, iktidar ortaklarının birbirine saygısı yok, darmadağın bir vaziyet. Partiler yüksek görevlilerinin beyanları ortalığı karıştırmakta, iktidar partileri arasında ortaklık diye bir atmosfer yok. Tek ortak noktaları iktidar ortaklığını bozmamakta kararlılar. Demokrat Partili Sırbistan başbakan Vekili Bozidar Djeliç, beyanlarında öyle şaşkın ki kendisi de DS’li midir DSS’li midir bilmiyor artık. Biz NATO’ya girmek istemiyoruz derken bizi oraya kimse çağırmıyor da diyebiliyor.
24.Eylül 1987 yılında Sırbistan Komünistler Birliği 8. Oturumu yapılmıştır. Birçok yorumlamalara ve açıklamalara göre sözü edilen oturum Sırbistan’ın önümüzdeki döneminde alınyazısını da belirlemiş oldu. O dönemde Miloşeviç’i destekleyenler bu oturumu Sırbistan’da reformların başlangıcı olarak kabul etmekteydi. Miloşeviç karşıtları ise sözü edilen 8. oturumu Sırbistan’ın trajedisinin başlangıcı olarak yorumlamakla birilikte eski Yugoslavya’da şiddetli savaşlara yol açan bir an olarak görmektedirler. Sözü edilen oturumda Slobodan Miloşeviç’in yüksek göreve gelmesi ve “kişiliğinin babası” o dönemin Yugoslavya Sosyalist Federatif Cumhuriyeti Başkanlık üyesi Sırbistan’ın bir numaralı adamı İvan Stamboliç ile Miloşeviç’in yollarının ayrılması demekti. Bu oturum sonrası Slobodan Miloşeviç 20 milyon insanın hayatının içine girebilmiştir. O oturumda çok az sayıda insan Hanibal kapıda! (insan eti yiyen Hanibal kapıda) diyebilmişti. Diyenler bugün ölmüş ya da ortadan kaybolmuş ya da yabancı ülkelere gitmek zorunda kalmışlardır. Bugün Sırbistan’da kalmışlar ve yaşayanlar hayaletlere dönüşmüş durumdalar.
Fotoğrafta Miloşeviç ile Stamboliç 8. oturum öncesi tokalaşırken görülmekte ve her şey normal iken toplantıda iki dostun yolları ayrılmıştır. Sonunda da Miloşeviç’in Stamboliç’i öldürtmesine kadar gidilecektir.
Sırbistan’da tüm vatandaşlarının hayatlarını yönlendirmiş olan bu 8.oturum üzerine sus pus kimse konuşmuyor. Sırbistan’ın son yirmi yıl içerisindeki tarihine bir bakış atılınca iki en önemli olay hemen görülür. Onlardan biri Slobodan Miloşeviç’in iktidara gelişi ve ikincisi de Zoran Dzindziç suikastı oluyor. Miloşeviç’in özelliği Sırbistan’ı tam olarak yolundan çıkarmaktır. Berlin duvarının yıkılmasından sonra ortaya çıkmasına karşın Sırbistan’ı Avrupa Atlantik bütünleşmeleri yoluna götürmemiştir. Sosyalist, komünist partisini şiddet yanlısı milliyetçilikle birleştirmiş, savaşlara doğru sürüklemiş, dünyadan ayrım, yaptırım altına girmesine sebep olmuş, AB yolundan uzaklaştırmıştır. Bu durum ancak DOS’UN (Sırbistan Demokrat Muhalefetinin ortaklığı) iktidara gelmesiyle, Zoran Dzindziç başbakan olmuşsa da şimdi onun öldürülmesinin sebebinin Sırbistan’ın başından Avrupa’ya yönelik olması olduğu anlaşılmıştır. Sırp tarihinde Sırbistan’ın Avrupa’ya yöneldiği için Zoran Dzindziç öldürülen ilk kişi değildir. Bundan önce öldürülen siyasetçiler Avusturya siyaseti yürüttüklerinden öldürülmüşlerdir.
Sırbistan’da bu oyunlar günümüzde de devam etmektedir. Bu yönden çıkmamak için Sırbistan Demokrat Partisi batıyı ret etmek için kullandığı Kosova kozu ile NATO DEVLETİNDEN sonra kendi Genel Kurulu’nu partinin programını değiştirerek dağılmaktan önledi. DSS’nin programının ilk hedefi Kosova’yı korumaktı. Sonra “NATO’ya girmek istemiyoruz” dediler. Bu şimdi DSS’nin resmi siyaseti olmuştur. Bu programda gelenek çağdaş toplumla bağlanmakta ve kiliseye büyük rol biçilmektedir. Buna “seçimleri istemiyoruz” da eklenmektedir.
NATO’yu istemiyorum, seçimlere çıkmak istemiyorum, kiliseyi istiyorum, geleneği istiyorum durumuna baktığınızda kökten değişim istedikleri görülmektedir. NATO’ya girmek istemiyoruz söylemiyle ABD’yi ret etmektedirler ama karşılığında işte Rusya’ya açılmaktayız demektedirler. NATO alyansına girmek istemiyoruz dediklerinde NATO’daki bazı ülkelerin Bağımsız Kosova’yı kabul etmesini beklediklerinden bunu yapmakta olduklarını diyenler var. Sırbistan’da atılacak yeni adım AB’ye girmek istemiyoruz olacak diye tahmin edenler de var. Çünkü AB üyelerinden bazıları Kosova’yı kabul ederse ne yapılacaktır. Bununla DSS -DS’yi baskı altında tutmakta ve daha Kosova’ya ait Müzakere Heyetinin kurulmasından ve Anayasa’nın çıkarılmasından bu yana kıskaç altında tutmaktadır. Sırbistan Anayasası çıkarılırken Sırp Radikal Partisi bu Anayasaya oldukça isteklerini koyabilmişti. Ama DS ve Boris Tadiç’in bu Anayasaya koyduğu hiçbir madde hatırlanamaz denilmektedir. DS, DSS ile birlik beraberlik oyununu “sadece yapılacak yeni seçimlerin aynı zamanda yapılması için yapmıştır” denilmektedir. Yani, “Tadiç için önemli olan Başkanlık seçimlerinde DSS desteğini alması olmuştur” denilmektedir. Sonrası en kötüsünün geldiği iddia edilmektedir çünkü Boris Tadiç Vojislav Koştunica’ya hükümeti teslim etmiştir. Boris Tadiç bu takası sadece kendisinin Başkan olması için yapmış bulunmaktadır. Şimdi de DSS şunu diyor. Altıncı ilkeyi ihmal ettin, “Altıncı ilke iktidarı paylaşma ilkesiydi”. Şimdi de DSS Tadiç’i Devlet Başkanı olarak desteklemek istemiyorlar ve bundan ötürü de Koştunica destekçisi Nova Sırbija Partisi lideri Velimir İliç ortaya çıkarak, “2008 yılında ben Başkan adayı olacağım” derken, Başkanlık seçimlerinin 2008 yılında yapılacağının ve Tadiç’in desteklenmeyeceğinin haberciliğini yapmaktadır.
Demokrat Partinin–DS’nin tüm bunlara cevabı yok. Şu anda Sırbistan Hükümeti de öyle bir duruma gelmiş bulunmaktadır ki hükümet adına kimin konuştuğunu da anlamak zor olmuştur. DS partisinde de bir ayrılmışlık var. DS’li Dragan Şutanovac kamu önüne çıkıyor ve ortak başkan adayı kabul edilmezse, seçimler ilan edilmezse ve saire biz ortaklıktan çıkıyoruz diyor. Aynı açıklamaları Rasim Lajiç’te yapmakta ama hükümetin düşmesi konusu umurlarında bile değil.
Sırbistan Demokrat Partisi genel başkanı ve Başbakan Vojislav Koştunica 22.09.2007 tarihinde verdiği demeçte, ülkenin toprak bütünlüğü söz konusuyken cumhurbaşkanlığı seçimleri düzenlemenin akıllıca olmayacağını söyledi. Koştunica, Sırbistan'ın bütün enerjisi ve çabalarını Kosova sorununu çözmeye odaklaması gerektiğini savundu. Başbakan, partisinin Demokrat Parti (DS) genel başkanı Boris Tadiç'in tekrar seçilme hedefini destekleyip desteklemeyeceğini söylemekten kaçınarak, yalnızca "bütün dikkatlerin Kosova'nın savunmasına çevrilmesi gerektiğini" ifade etti.
DS ve iktidar koalisyonunda yer alan diğer partiler, DS ve G17 Plus- cumhurbaşkanlığı ve yerel seçimlerin takvime göre, yani yılsonuna kadar yapılmasını istiyorlar.
Bu yazıyı web sayfanızda alıntılayın
v.1.4.6 © -
|