http://www.bugun.com.tr/haberler/051106/p20104.asp Kendilerini Tanrı’nın yeryüzündeki kılıçları olarak adlandıran “Gökyüzü Milleti” Sırplar’ın bugünlerdeki planlarına, Maçvalı Miliç’in kehanetinin yarattığı korkunun yön verdiği görülüyor. Sırplar ya Balkanlar’ın sahibi olacak ya da bir ağacın dallarının altına sığacak kadar bir toprak parçasında ömür tüketecekler... Savaş döneminde yazdığı ‘Ja Sin Sam Tvoj- Ben Senin Evladınım Ey Vatan’ şiiri milli marş haline dönüşen Bosna’nın milli şairi Cemaleddin Latiç bir kehanetten bahsediyordu. Maçvalı Miliç’in bu kehaneti “Balkan Kasabı” Slobodan Miloseviç’in soykırım planıyla birlikte yoğun olarak gündeme gelmişti. Miliç şunu söylüyordu: “Öyle bir zaman gelecek ki bütün Sırplar, yakın bir zamanda Şumadiye’de (orta Sırbistan’da bir bölge) bir ağacın altına sığacak kadar azalacaklar.”
Kendilerini Tanrı’nın yeryüzündeki kılıçları olarak adlandıran “Gökyüzü Milleti” Sırplar’ın bugünlerdeki planlarına da bu korkunun yön verdiği görülüyor. Sırplar ya Gökyüzü Milleti olarak Balkanların sahibi olacaklar ya da bir ağacın dallarının altı kadar toprak parçasında ömür tüketecekler. Bütün çaba Maçvalı Miliç’in kehanetini boşa çıkarma çabasıdır. Bosna’daki soykırım bunun bir göstergesiydi, tıpkı bugünlerde Kosova üzerinden oynadıkları kumar gibi... Bütün siyasetini korkuları üzerinden hareketle örgütleyen Sırbistan kim ne derse desin halen bölgenin en aktif aktörü konumundadır. Bosna-Hersek seçimlerine sirayet edecek kadar etkili olduklarını söyleyebiliriz. Yeni anayasasını halkının oyuna sunarak da bölgeye damgasını vurmuştur. Anayasa oylamasıyla birden fazla çıkara koşar adım ilerleme çabasındadırlar. Yazı dizimizin dünkü bölümünde de ifade ettiğimiz gibi Sırbistan bu hamleyle Republica Sırpska’yı hedeflediği gibi, aynı zamanda Kosova’nın statüsünü belirlemeye yönelik olarak yapılan çalışmaları da etkileme amacındadır. Böylelikle uluslararası güç merkezlerinin hesaplarına uluslararası çerçeveye uygun bir politik dille dahil olmuşlardır. Bu politik atakla Kosova’daki pazarlık paylarını kuvvetlendirici yönde sonuçlar beklemektedirler. Sırbistan bütün bunları yaparken, en büyük desteğini halkından aldığının altını da referandum sonuçlarını göstererek çizmek isteyecektir. PROVOKATİF ORTAM Provokasyonun ilk ayağı uygulamaya konulmuştur. Kosovalı Arnavutlar kendileri hakkında alınacak bir karara dahil edilmemişlerdir. Bu hareket tarzı zaten gergin bir geçmişe sahip olan coğrafyayı bir nebze daha gergin hale getirmiştir. Özellikle referandum günü Kosova’da oy kullanan Sırp nüfusun Bosna ve Kosova savaşlarının baş aktörleri lehine attıkları sloganlar gerginliği tırmandırmıştır. Burada yaşanacak bir sıcak temas sonrasında dünya kamuoyunun karşısına ezilen ve demokratik hakları elinden alınmaya çalışılan bir halk izlenimiyle çıkma hesapları yapıldı. Hukuken kendi ülkesi sınırlarında yer alan Kosova’ya askeri çıkarma yapabilmenin tek yolu burada peydahlanacak bir sıcak çatışma olacaktır. SATRANÇ TAHTASI Referandumla elde edilen hukuki zeminle birlikte Kosova ile irtibatı olan diğer bölge ülkelerine verilen mesaj; Kosova’ya yönelik olarak herhangi bir tasarrufun Sırbistan’ın içişlerine yapılacak bir müdahale anlamına geleceğidir. Sırbistan bölge ülkelerinin tarafsızlığını korumalarına mecbur kalmalarını temine gayret etmekte. Bu noktada akla Türkiye ve Arnavutluk gelmektedir. Sırbistan’ın farklı bölgelerinde yaşayan çok önemli bir Arnavut nüfustan bahsedebiliriz. Bu nüfusun Arnavutluk’la ilişki ve iletişim içerisinde olmayı istemesi son derece doğaldır. Örneğin Preşova nüfusunun yüzde 70’i Arnavutlar’dan müteşekkil. Buyanovats ve Medveca’yı içine alan Preşevo Vadisi, küçük bir alan kaplamasına rağmen stratejik olarak oldukça büyük bir öneme sahiptir. Kosova’ya yakınlığından başka, Sırbistan’ın güney komşularına ve Yunan limanı Selanik’e erişimini sağlayan tek yoldur. Türkiye bölgeyle tarihi bağları olan bir ülke. Fakat Türkiye öteden beri Kosova’da olan bitene siyasi anlamda müdahil olma imkanını bulamamıştır. Elbetteki bölgede tarihsel gerekçelerle yer almak isteyen Türkiye’nin burada etkinliğini artırması söz konusu olacaktır. Bunun için Türkiye Kosova’nın statü sorununun çözülmesini beklemekte. Mevcut yapıda Kosova ile ilgili olarak herhangi bir ilişkinin tesis edilmesi beklenemez. Bu hususu iyi bilen uluslararası güç dengeleri, Kosova Temas Grubu üyelerinden Fransa ve Rusya üzerinden Kürt ve Ermeni meselesini, bölgenin AB ülkesi Yunanistan üzerinden de Kıbrıs sorununu bir koz olarak elde tutmaktadırlar. YENİ SAVAŞ GRUBU Dört gün evvel ajanslara düşen bir haber bölgedeki diğer aktörler arasında yeni gelişmelerin olduğu haberini veriyordu. Habere göre Bulgaristan, Kıbrıs Rum Kesimi, Yunanistan ve Romanya’nın yeni bir AB savaş grubu oluşturacak teknik bir anlaşmayı bu ay imzalamaları bekleniyor. 13 Kasım’da Brüksel’de gerçekleşmesi planlanlanan anlaşma Bulgaristan Savunma Bakanı Vesselin Bliznakov ile Kıbrıs Rum Kesimi’nden meslektaşı Nikos Simeonidis arasında 1 Kasım Çarşamba günü Larnaka’da yapılan görüşme sonrasında duyuruldu. Öte yandan 1 Kasım da, Sırp Ordusu Genelkurmay 2. başkanı Tuğgeneral Zdravko Ponos üç günlük bir ziyaret için Sofya’daydı. Gündemde ilk sıraları ikili askeri işbirliğiyle ilgili konular yer aldı. Bu oluşumun siyasi anlamda bir baskı grubu oluşturma gayreti içerisinde olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Yukarıda adı geçen her ülkenin arkasında başkaca güç unsurlarının varlığından bahsetsek sanırız komplocu yaklaşım sergilemiş olmayız. Örneğin Sırbistan’ın güvendiği bir başka güç Rusya Federasyonu’dur. Sırplar yaptıkları açıklamalarda Rusya’ya, Rusya’nın BM Güvenlik Konseyi’ndeki veto gücüne güvendiklerini defalarca ifade etmiş durumdalar. Kosovalı Arnavutlar Sırplar’ın son hamlesi karşısında diplomatik metodlarla, uluslararası toplum nezdinde, azınlıkların haklarını koruyan, soğuk kanlı, hukuku önceleyerek AB standartlarına uyan bir bağımsız devlet profili çizme çabasındalar. Kosova Başbakanı Agim Çeku, referandum günü yaptığı açılamada, Kosova’nın bağımsızlığı konusundaki kararsızlığın 1999’da ortadan kaldırıldığını, birkaç ay içerisinde de uluslararası toplulukla birlikte Kosova’nın devlet şekli konusunda karar alınmasını beklediklerini açıkladı. Açık olmak gerekirse Kosova’yı bekleyen gelecek tam bağımsızlıktan ziyade yarı bağımsızlıktan başka bir şey değil. Çok uluslu güç, Kosova’nın bağımsızlığını tanısa bile Anayasa mahkemesi ve güvenlik teşkilatları gibi kurumlar konusunda söz sahibi olmayı isteyecektir. 1999’dan sonra tam bir Amerikan üssü haline dönüşen Kosova’nın siyasileri, statünün belirsizliği ne şekilde ortada kalkarsa kalksın garantör olarak AB yerine ABD’yi tercih ediyor. Bunda AB’nin Balkanlarla ilgili net bir duruşunun olmamaması, arka plandaki Fransa ve İngiltere arasındaki çıkar çatışmaları oldukça etkili. Görünen o ki, bölgedeki çok hesaplı, çok oyunculu bir santranç oynanıyor. OSMANLI TECRÜBESİ Balkanlarda bugün yaşayan bütün uluslar Osmanlı tecrübesini yaşamış uluslardır. Bir arada yaşama tecrübeleri olduğunu söyleyebiliriz. Ancak bir arada yaşayanları yönetme konusunda aynı tecrübeye sahip olmadıklarını söylememiz gerekiyor. Dolayısıyla bölgede etkin olmak isteyen güç odakları bölgeyi, dışarıdan, savaşa müsaade etmeksizin, -psikolojik harp tabiriylekontrollü gerilimle idare etmekte kararlılar. Kontrollü gerilimin baş rolünde ise tarihin her döneminde olduğu gibi, Maçvalı Miliç’in kehanetine yakalanmamayı onur meselesi yapan ve kendilerini “Gökyüzü Milleti” olarak tanımlayan Sırplar var... Kontrollü gerilimin bir gün gelip kontrolden çıkarak, yeni bir etnik soykırımın, yeni bir savaşın başlamayacağını kim söyleyebilir ki?
Bu yazıyı web sayfanızda alıntılayın
v.1.4.6 © -
|